2 Temmuz 2009 Perşembe

Knowing / Kehanet (2009)


alıntı ile başlayalım...

John Koestler: How am I supposed to stop the end of the world?


John Koestler: Dünyanın sonunu nasıl durdurabilirim ki?



(Ağlak bakışlı Nicholas Cage, kayda değer bir tek bu lafı eder. hatta gayet beylik "quote/alıntı" olmak olmak üzere yazılmış bir laf gibi de duruyor.)

mistik, gerilim, felaket imgeleri birarada olunca ister istemez insanın salyaları akıyor. gerçi hani
1996 yapımı independence day den bu yana, biliyorum, amerika'dan çıkma bu tür işler vaad edilene yakın dahi haz veremez. hatta yapımcı firmaya bakıyorum, çok enteresan, 2002 den itibaren çuvallamış görünüyor. ondan önce harika işler yapmışlar. bikaç örnek: lock, stock and two smoking barrels, ya da memento, fear and loathing in las vegas... (döneminde ciddi risk almış işler) tuhaf...

filmin konusu: şeklinde giremiycem, ama giren bi yere link vererek şımarıklığı minimize edicem: derken, offf herkes kopyalamış yapıştırmış, birbirinin aynı... ben de çalıp çırpıp yerleştiriyorum,:

"Dünyanın sonu yani kıyamet senaryosu üstüne kurulu olan Knowing filmin konusu kısaca şöyle; Bir okulun bahçesindeki zaman kapsülünün içinden 1959 yılında yani bundan 50 yıl önce sadece rakamlarla yazılmış birmektup bulunur. İlk başlarda mektuptaki rakamalar anlamsız gibi gelsede zamanla mektuptaki sayıların 50 içinde içinde dünya üstünde yaşanan felaketlerin, suikastlerin, büyük kazaların sırrını saklıyor olduğu ortaya çıkıyor. Ne yazık ki mektupta bahsedilen tüm felaketler gerçekleşmemiştir ve gerçekleşmemiş olanların her biri gerçekleşme yolundadır..."

filmde 6-7 oyuncu var. hatta 4 ve hatta sadece 2. efektlere rağmen küçük bütçeli bir film. (ki aslında sempati duymam için yeter artar bir sebeptir normalde.)
başlangıç cezbedici, fakat bence eleman sayıların sırrını çözdükten sonra film düzenli olarak tökezliyor, sevimsizleşiyor ve parmaklarımızın arasından kayıp gidiyor.

John fizikçi bir insan. bize onun dinle ilişkisi filmin başında sınıfına determinizm ve de rastgelelik konularına değinerekten verdiği ders esnasında "sezdiriliyor" (bkz. salak izleyicinin kafasına çakmanın 1001 yolu)
bu biz izleyicinin şöyle işine yarıyor, bundan sonra film boyunca kilise, dua, ilahi anlar, nutuklar vesaireye tanık olmak durumunda kalmıyoruz. yine de filmde din göndermeleri var ki bunu için ayrı bir paragraf açmak daha uygun olacaktır.

Pulp Fiction'da meşhur pasaj vardır hani incilden,(şu samuel l. jackson'ın infaz öncesi okuduğu pasaj) onunla aynı kitaptan, ezekiel'den ancak 1. bölümünden yola çıkılarak yapılmış bir resim görünür bir ara. (illustration of the "chariot vision" of the Biblical book of Ezekiel, chapter 1, after an earlier illustration by Matthaeus (Matthäus) Merian (1593-1650), for his "Icones Biblicae" -çevirmiycem kaprisi-, işte bu da illüstrasyonun vikimedia bilgisi) gerçi atıl kalır bence. neye hizmet ettiği pek anlaşılmaz, sonra da akıldan çıkar gider.
baktım hiç üşenmeden 1. bölüme ve aşağıda en sona da kopyaladım. bu bölüm UFO'cuların en tuttukları bölümlerdenmiş. sebebi gayet aşikar...

filmin sonunda bir Nuh'un Gemisi durumu var ve John'un velet alienlerle diyalog neticesinde şöyle bişeyler der: "güneş ölüyormuş ve herşey silbaştan başlayacakmış"
aman ne güzel, bence hiç mahsuru yok. tüm dünyanın insanlarını temsilen biri dişi biri erkek 2 amerikalı veledin kucağındaki muhtemelen tüm dünyanın tavşanlarını temsilen de birer tavşanla amanın ne kadar da bambaşka dedirtme amaçlı tasarımıyla dikkati çeken "uzay gemisine" binmeleri/süzülmeleri tam da bu Nuh'un Gemisi halidir diyeyim. mmm, alienlerimizin, insansı görüntülerinin tek falsoları olan sessizliklerinin aslında telepati sebepli olduğunu ve o iki seçilmiş dışında kalan biz sefil fanilerin onları duyamadığı ortaya çıkıyor. iyi. gemiye süzülme aşamasında elemanlar bu insan görünümünden sıyrılıp çok daha sübtil, insan konturlu nurdan bir şekilsizliğe bürünüyorlar ki bir de bakıyoruz arkadan kanatsı, hem de masal perilerince kanatsı uzuvumsuları imgeleyen ışıltılar var. kaç kişinin aklından "anaaa melekmişler" geçmemiştir, anket yapıp öğrenmek istiyorum. (hatta en alttaki alıntıda olduğu gibi gayet 4 taneler diyerek abartmamak isterdim...)
en şenlikli dini gönderme en sona. kronolojik olarak da öyle. bizim çocuk adem ile havva, cennet gibi, yepisyeni bir dünyaya bırakılırlar. gerçekçi izleyici içinden şöyle der:"yahu şunlara başlarını sokacak bir dam, ya da bir kullanma kılavuzu, beslenme yöntemleri bilgisi, bişey verseydiniz uçup gitmeden". saflık, aymazlık işte. onlar artık ilk dişi ve ilk erkektir halbuki. efendim, gökte iki koca uydu falan görünür, bildik bilimkurgu görsel fantazileri... çocuklar elele tutuşur ve koşmaya başlarlar. nereye? ilerideki ulu mu ulu AĞACA! ve etrafta başka tek bir ağaç yoktur. silbaştan. ennn baştan. dişi, erkek, ağaç.
İzleyenin temennisi kaçınılmaz olarak şu şekilde dökülür dudaklarından:
"bu sefer çuvallamayın beee"

of yazması bu kadar keyif veren bir paragraftan sonra artık bu filmden bahsetmek arzusu kalmadı içimde. oyunculuk, ı-ıh, senaryo, kurgu, böğk, mekanlar, hah ha, birlik-bütünlük, cık cık cık, bilemiyorum başka hangi kategoride ne kadar gıcık olabilirim.

neden böyle bir mekan olmalıydı acaba?

bi de üstelik bunu yapan Alex Proyas! rezalettt. Dark City? ühü? The Crow? yalan mıydı?

bu arada son kareyi arayıp bulamadım. dvd felan olsa derhal capture'lardım ancak bir başka bahara. (o kareyi masaüstü arkaplanı yapmak istiyorum!)

söylemeden edemeyeceğim, oğul Caleb hani maçı idare etmiş de, finalde ağlamak felan gerektiğinde çok feci çuvallamış, amerikan veletleri genelde fena değildir, şaşırttı beni... (büyüdükçe gıcıklaşıyo muyum?) aman diananın hezeyanının anlamsızlığı ayyy, ölümünden bahis bile edemeyeceğim... fena samimiyetsiz.
tam öfkelenmek üzereyken şenlikli olsun diye derhal ezekiel (ya da hezekiel) bölüm 1 alıntısına geçiyorum:
film kadar heyecanlı...

Hezekiel (Ezekiel)

Bölüm 1

RAB'bin Görkemi Hezekiel'e Açıklanıyor

1 Otuzuncu yılda, dördüncü ayın beşinci günü Kevar Irmağı kıyısında sürgünde yaşayanlar arasındayken gökler açıldı, Tanrı'dan gelen görümler gördüm.

2 Ayın beşinci günü, Kral Yehoyakin'in sürgünlüğünün beşinci yılı,

3 Kildan ülkesinde, Kevar Irmağı kıyısında RAB Buzi oğlu Kâhin Hezekiel'e seslendi. RAB'bin eli orada onun üzerindeydi.

4 Kuzeyden esen kasırganın göz alıcı bir ışıkla çevrelenmiş, ateş saçan büyük bir bulutla geldiğini gördüm. Ateşin ortası ışıldayan madeni andırıyordu.

5 En ortasında insana benzer dört canlı yaratık duruyordu;

6 her birinin dört yüzü, dört kanadı vardı.

7 Bacakları dimdikti, ayakları buzağı ayağına benziyor ve cilalı tunç gibi parlıyordu.

8 Dört yanlarında, kanatların altında insan elleri vardı. Dördünün de yüzleri, kanatları vardı.

9 Kanatları birbirine değerek dosdoğru ilerliyor, ilerlerken sağa sola dönmüyordu.

10 Her yaratığın dört yüzü vardı: Önde dördünün yüzü insan yüzüne, sağda dördünün aslan yüzüne, solda dördünün öküz yüzüne, arkada dördünün kartal yüzüne benzer bir yüzü vardı.

11 Yüzleri böyleydi. Kanatları yukarıya doğru açılmıştı. Her yaratığın iki kanadı yanda öbür yaratıkların kanadına değiyor, iki kanatla da bedenlerini örtüyordu.

12 Her biri dosdoğru ilerliyordu. Ruhları onları nereye yönlendirirse, sağa sola sapmadan oraya gidiyorlardı.

13 Canlı yaratıkların görünüşü yanan ateş közleri ya da meşale gibiydi. Ateş yaratıkların ortasında hareket ediyordu; ışık saçıyor ve içinden şimşekler çakıyordu.

14 Yaratıklar şimşek çakar gibi hızla ileri geri gidip geliyorlardı.

15 Bu dört yüzlü yaratıklara bakarken, her birinin yanında, yere değen bir tekerlek gördüm.

16 Tekerleklerin görünüşü ve yapısı şöyleydi: Sarı yakut gibi parlıyorlardı ve dördü de birbirine benziyordu. Görünüşleri ve yapılışları iç içe girmiş bir tekerlek gibiydi.

17 Hareket edince yaratıkların baktıkları dört yönden birine doğru sağa sola sapmadan ilerliyordu.

18 Tekerleklerin kenarı yüksek ve korkunçtu; hepsi çepeçevre gözlerle doluydu.

19 Canlı yaratıklar hareket edince, yanlarındaki tekerlekler de hareket ediyordu; yaratıklar yerden yükseldikçe, tekerlekler de onlarla birlikte yükseliyordu.

20 Ruhları onları nereye yönlendirirse oraya gidiyorlardı. Tekerlekler de onlarla birlikte yükseliyordu. Çünkü yaratıkların ruhu tekerleklerdeydi.

21 Yaratıklar hareket ettiğinde onlar da hareket ediyor, yaratıklar durduğunda onlar da duruyor, yaratıklar yerden yükseldiğinde onlar da yükseliyordu. Çünkü yaratıkların ruhu tekerleklerdeydi.

22 Kubbeye benzer, billur gibi parlak ve korkunç bir şey canlı yaratıkların başları üzerine yayılmıştı.

23 Kubbenin altında kanatlarının biri öbürünün kanatlarına doğru açılmıştı. Her birinin bedenini örten başka iki kanadı vardı.

24 Yaratıklar hareket edince, kanatlarının çıkardığı sesi duydum. Gürül gürül akan suların çağıltısını, Her Şeye Gücü Yeten'in sesini, bir ordunun gürültüsünü ansıtıyordu. Durunca kanatlarını indiriyorlardı.

25 Kanatları inik dururken, başları üzerindeki kubbeden bir ses duyuldu.

26 Başları üzerindeki kubbenin üstünde laciverttaşından yapılmış tahta benzer bir nesne vardı. Yüksekte, tahtı andıran nesnede insana benzer biri oturuyordu.

27 Gördüm ki, beli andıran kısmının yukarısı içi ateş dolu maden gibi ışıldıyordu, belden aşağısı ateşe benziyordu ve çevresi göz alıcı bir ışıkla kuşatılmıştı.

28 Görünüşü yağmurlu bir gün bulutların arasında oluşan gökkuşağına benziyordu. Öyleydi çevresini saran parlaklık. RAB'bin görkemini andıran olayın görünüşü böyleydi. Görünce, yüzüstü yere yığıldım, birinin konuştuğunu duydum.

en heyecanlı yerinde kesmek istemezdim, ama ayrıntı mevzuyu aşmak üzere...

(filme gıcık olduğumdandır ki trailer felan da vermiyorum)


yeni baktım ekşi sözlükte "Caleb" in manasına. entrylerden biri şöyle:

musa'nin pesindeki halkin inancsizliklari yuzunden vaadedilen topraklara girmeleri yasaklandiginda, inanci sayesinde o topraklara girme hakkina yesu* ile beraber sahip olan ve turkce cevirilerde kalev olarak gecen eski ahit karakteri.

yoruma hiç gerek yok!!!